İngilizce terimler - Birinci Bölüm
Birkaç yararlı ve kullanışlı İngilizce terimler öğrenelim.
A man / woman of means
(Zengin adam, varlıklı kişi)
A wealthy person
- Once I was poor, but now I’m a man of means! My aunt died and let me a fortune.
( Bir zamanlar fakirdim, ama şimdi zengin biriyim!Teyzem öldü ve bana bir servet bıraktı. )
Big shot
(Kodaman – Önemli kişi)
An important person
- Sam is a big shot in local politics.
( Sam, iç siyasette önemli bir kişidir. )
- Harun is a big shot.
( Harun bir kodaman )
Hard-hearted
( Katı yürekli – Taş kalpliler - acımasız )
Without pity, merciless
- Even the hard-hearted can be moved to tears.
( Taş kalpliler bile gözyaşlarına boğulabilirler. )
- A hard hearted person rarely gives money to charity
( Katı yürekli insan nadiren hayır için para verir. )
Level-headed
( Anlayışlı – Dengeli – Aklı başında – Sağgörülü – Mantıklı )
Self-composed and sensible - behaving in a calm and sensible way, even in a difficult situation
- Gloria is always calm in every situation. She is the most level-headed person I know.
( Gloria her zaman her durumda sakindir. O bildiğim en sakin kişidir. )
Live wire
( Enerjik, Aktif bir kişi )
An energetic, active person - A highly alert or energetic person.
- Howard is a live wire business executive. He works from morning to night
( Howard aktif bir iş yöneticisidir. O sabahtan geceye çalışır. )
Narrow-minded
(Bağnaz – Dar kafalı – Geri kafalı – Dar görüşlü - Eski kafalı )
Bigoted, having a limited outlook
- George is not a bad person. He’s just narrow-minded.
( George, kötü bir kişi değildir. O sadece dar görüşlüdür. )
- Harun is really narrow-minded, isn't he?
( Harun gerçekten bağnaz, değil mi? )
- She was a narrow-mınded religious girl.
( O dar görüşlü dindar bir kızdı. )
Open-minded
( Açık görüşlü – serbest fikirli – Yeni fikirlere açık )
Liberal, having a liberal, open outlook
- A truly open-minded person respects the beliefs of others
( Gerçek açık fikirli kişi başkalarının inançlarına saygılıdır. )
- I can see you're not as open-minded as I thought you were.
( Olduğunu düşündüğüm kadar açık fikirli olmadığını görebiliyorum. )
Pig-headed
( Domuz gibi – inatçı - Dik kafalı – Domuz kafalı )
Stubborn
- My father won’t let me use his car tonight. I wish he weren't so pig-headed.
( Benim babam bu gece arabasını kullanmama izin vermez. Keşke o kadar inatçı olmasaydı. )
- He knew whatever he would say or do wouldn't do any good to make the pig headed girl change her mind.
( Ne yapsa, ne söylese bu dikkafalı kızı fikrinden döndüremeyeceğini biliyordu.)