İngilizce Terimler - İkinci Bölüm
Birkaç yararlı ve kullanışlı İngilizce terimler öğrenelim.
Soft-hearted
( Yumuşak kalpli – Yufka yürekli – Marhametli )
Tender, merciful, generous
- Students often take advantage of soft-hearted teachers.
( Öğrenciler genellikle yumuşak kalpli öğretmenlerden yararlanmaktadır.)
Stuffed shirt
( Kendini bir şey sanan tip – kibirli – resmiyete önem veren kibirli kimse – Ukala )
A pompous, boring person
- The mayor thinks he’s an important man, but he’s really a stuffed shirt.
( Belediye başkanı onun önemli bir adam olduğunu düşünüyor, ama o gerçekten kibirli bir insan.)
Wet blanket
( Mızıkçı – Oyun bozan – Neşeyi kaçıran /Şevki kıran kimse )
A person who discourages enthusiasm enjoyment
- Ali sulked during the entire movie. None of us could enjoy the show. She was such a wet blanket.
( Ali film boyunca suratını astı. Hiçbirimiz filmin tadını çıkaramadık. O mızıkçı birisi. )
Windbag
( Laf körüğü - Geveze – Çenesi düşük kimse – Çalçene – Farfara )
A talkative, boringperson
- That’s the longest most boring speech I never heard. I thought the old windbag would never shut up.
( Bu hiç duymadığım en uzun sıkıcı konuşmayadı. Bu geveze insanın asla susmayacağını düşündüm.)
Be taken in
( Aldatılmak – Kandırılmak )
To be deceived
-Many children and adults are taken in by the clever ads on television
( Çoğu çocuk ve yetişkinler, akıllı TV reklamlarıyla aldatılıyor. )
Be well off
( Durumu iy olmak – Tıkırında olmak )
To be rich, to have more than is necessary.
- Carlos is no millionaire, but he certainly is well off.
( Carlos milyoner değil, ama kesinlikle durumu iyidir. )
Get (someone / something) wrong
( birini yanlış anlamak – Yanılmak – Durumu tam anlayamamak )
To misunderstand
- I prefer to read, rather than watch television. Don’t get me wrong! I like television, but I like reading better.
( Televizyon izlemek yerine okumayı tercih ediyorum. Beni yanlış anlama! Televizyonu severim, ancak daha çok okumayı severim. )
Yes-man
( Evet efendim!’ci – dalkavuk )
A person who always agrees with his boss or superior
- Give me a strong, independent leader. I don’t want a bunch of yes-man.
( Bana güçlü ve bağımsız bir lider verin. Bir sürü Evet efendim!’ci istemiyorum. )